Niçin Kent Kültürü Niçin Kent Tarihi?
Yüzyıllar boyunca kültürümüzü ve tarihsel bilincimizi siyasal, diplomatik ve askeri tarih bilinci oluşturduğu için, siyasette belirleyici olan yönetici sınıfın dışındaki toplumsal kesimlerin, insana ait her türlü unsurun, hatta yaşadıkları yerleşim yerlerinin de bir tarihleri olabileceği gerçeği yok sayıldı.
Modernleşme ve yurttaş olma sürecinde kazanılan kimlik, yaşanılan ülkenin bütününü ilgilendiren problemlerde, öte yandan yaşanılan yörenin, kent, kasaba, semt ve köyün sorunlarında toplumsal bir sorumluluk bilinciyle etkin ve kalıcı bir tavır almayı gerektirdi. İnsanların yaşadığı çevresine yönelik kültürel ve toplumsal sorumluluk şuurunun vazgeçilmez koşulu ise yerel tarih bilinci, ya da bir başka ifade ile yanı başındaki tarihtir. Yerel tarih bilinci, yaşadığımız çevreyi geçmişten bugüne uzanan bir tarihsel değişim bütünlüğü olarak yeniden algılayabilmemizi ve böylelikle de eleştirel bakışımızı yapıcı bir temele oturtmamızı sağlayabilecek araçlardan birisidir.
Yaklaşık 40-50 yıldır süregelen köyden şehre göç olgusu sonucunda Türkiye’deki şehirli nüfus, toplam nüfusun yaklaşık % 70’ini oluşturmaktadır. % 70’lik bu oranın çok büyük bir bölümü, geçtiğimiz 20-30 sene içinde şehirlere yerleşmiştir. Daha iyi geçim koşulları umuduyla şehirlere yığılan bu insanlar, içinde bulundukları gecekondu ve varoş ortamı dahilinde gerçek anlamıyla şehirli bir nüfusa dönüşememektedirler.
Kente ailesiyle birlikte henüz küçük yaşta gelenler ile gecekondu ve varoşlarda doğan kırsal kökenli şehirlilere kentli kimliği kazandırmanın yollarından biri hiç şüphesiz, bu kişilerin bulunduğu kenti benimsemesini, sevmesini, kendini o kente ait hissetmesini sağlamaktan geçecektir (Aynı zamanda bu işlem kentin eski yaşayanları için de gerekli ve geçerlidir).
Kendini bir yere ait olarak duyumsamak, ancak o yeri kültürel özellikleriyle ve geçmişiyle tanıyıp sevmekle mümkün olabilir. Yetiştiği kentin yerel ve toplumsal tarihini bilen bir birey açısından içinde yaşadığı mekan çok farklı anlamlar taşıyacaktır; yaşadığı, eğitim gördüğü ve geçimini sağladığı kent, onun için daha anlamlı ve estetik bir kültürel bütünlük olarak görünecektir. Böylesi bir bakış kazanan bireyler, içinde yaşadıkları yöreyi kolaylıkla benimseyecekler ve kendilerini o yörenin bir hemşehrisi olarak hissedeceklerdir.
Yeryüzünün tüm yerleşimleri, tarihsel gelişim içinde toplumların farklılığını somut biçimde ifade ederler. Kentlerin kendine özgü tarihsel kimlikleri, toplumsal örgüleri, geleneksel mimarîleri vardır. Ancak bu orijinal nitelikler, çağın değişen sosyoekonomik koşulları ve beklentileri doğrultusunda giderek yok olmaktadır. Bu yüzden kentlerin tarihini araştırarak, bilimsel olarak yazılı hale getirerek, kültürel kimliklerini korumak, geliştirmek ve öğretmek günümüzde yaşamsal bir zorunluluk haline gelmiştir. Kimliksiz kentleşme; bir yazgı ve yenileşmenin doğal sonucu değildir.
Niçin Karşıyaka Tarihi?
Kentleşme, modern toplum, demokratik katılım ve kentli bilincinin yüksek olduğu bir yerleşim birimi olan Karşıyaka, ne yazık ki bu değerlerini ortaya koyan, bu değerlerin tarihsel kökenlerini yansıtan ve toplumun her kesimine tanıtan araştırmalardan mahrumdur ve çağdaş tarih araştırmaları içinde özel bir yer edinen yerel tarih araştırmaları ve kent tarihleri yazımı çerçevesinde Karşıyaka Tarihinin yazımı bu güne kadar düzenli biçimde gerçekleştirilememiştir.
Karşıyaka kenti yerleşim olarak, köyden kente yapılan göçlerden oldukça fazla miktarda nasiplenmiş olsa da, kente yeni katılan kitleleri kendi kültür ve yaşam biçimine alıştırmak gibi özel bir formasyona sahip ola gelmiştir. Gün geçtikçe büyüyen ve gelişen Karşıyaka, kendine özgü unsurları ve tarihsel derinliğini zaman içinde yitirmekte ve gittikçe hafızasını yitirme gibi bir durumla karşı karşıya kalmak üzeredir. Nitelikli insan sayısının fazla olduğu, sivil inisiyatiflerin güçlü olduğu, gerçek anlamda kentli bir yaşamın sürdürüldüğü Karşıyaka’da, tarihsel değerler tam anlamıyla yitirilmeden, Karşıyaka’da yaşamış ya da yaşayan herkesin katılımının ve katkısının sağlanmasıyla, kentin tarihsel derinliğini sergilemeye yönelik bilimsel bir araştırmayı gerçekleştirebilmek, bunları topluma mal edebilmek, eğitim yoluyla bu günün ve yarının Karşıyakalılarını eğiterek yetiştirmek ve Karşıyakalılık bilinci ve ruhunu oluşturabilmek mümkündür. Bir sivil inisiyatif olarak başlatılabilecek bu çalışmalar, Türkiye’ye model olabilecek nitelikler taşıyacaktır.
Karşıyaka Tarihine Kısa Bir Bakış
Karşıyaka’nın yerleşim tarihini ilk çağda Yamanlar sırtlarında, İyon dönemine kadar gerilere götürebilmek mümkünse de, kentleşme bağlamında yörenin asıl önem kazanıp, gerçek yerleşim alanı haline gelmesi, 19. yüzyılın ikinci yarısından sonradır. Bir başka ifadeyle, yerleşim birimi olarak Karşıyaka’nın tarihi, 19. yüzyılın öncesine gidememektedir. Karşıyaka, Yamanlar Dağı'nın eteği ile deniz arasında kalan, "Kordelyo" adıyla anılan bir eğlence ve dinlenme yeriydi. Bugünkü Karşıyaka alanındaki ilk toplu yerleşim birimi küçük bir köy niteliğinde Yamanlar eteklerindeki Soğukkuyu’da olup Türklerin yaşadığı birim olarak gözükmektedir. Kıyıya doğru olan bölgelerde ise Rum ve Ermeniler’in küçük köyleri bulunmaktaydı.
İzmir körfezinin kuzeyinde kumsallık bir kıyıda yer alan Karşıyaka’nın gelişmesi XIX. yüzyılın son çeyreğinde başlamıştır. Burası 1870’li yıllarda bile İzmirli avcıların çulluk avladıkları küçük bir yerdi.
10 Ekim 1883 tarihli ve Aydın Vilayeti Valiliği tarafından kaleme alınmış bir rapor, Karşıyaka’nın 1860’lı yıllardaki durumunu şöyle betimliyordu: “...Bundan yirmi sene evvel yalnız üç beş parçası bağ olmak üzere bir takım batak ve sazlık araziyi ve on, on beş adet köyle damını havi olduğu halde İzmir’den Alaşehir’e giden demiryolu hattı bu mahallin sahile yakın tarafından geçmesiyle ahali tarafından bağlar dikilmeye ve tarlalar açılmaya ve bazısının içlerine bağ köşkleri yapılmaya başlanmıştı ta ki, İzmir liman ve körfezinde vapurlar seyir ve seyahate ve bu mahalle günde üç dört defa sefere başlayınca vasıtaların bahşettiği kolaylık buranın imarına rağbet yaratmış, günden güne sazlık ve bataklıkları imha ile bağlar ve bahçeler yetiştirilmiş ve yedi sekiz seneden beri burası gelişerek, şehrin her sınıf ahalisi tarafından güzel güzel köşk ve sahil-haneler yapılmış, bir çok muntazam ve müzeyyen [süslenmiş] köşkler, yalılar, gazinolar, ferah ve dil-güşa [gönül açan] bahçeler teşkil eylemiş ve İzmir’in kadimden beri umuma ait bir tenezzüh [gezinti] mahalli olmadığından ... her Pazar ve Cuma günleri oraya bir çok halk toplanmaktadır.”
Yukarıdaki belgenin ifade ettiği gibi, Karşıyaka’nın büyüyüp gelişmesini sağlayan en önemli unsur, İzmir-Kasaba Kumpanyasına ait demiryolu hattının Karşıyaka’dan geçmiş olmasıdır. İlk yapıldığı dönemde, Kasaba’ya [Turgutlu] daha sonraki temditlerle Alaşehir’e kadar giden demiryolu hattında işleyen Posta trenleri ile günde birkaç kez Karşıyaka’ya işleyen banliyö trenleri belgenin de anlattığı gibi bu yerleşim yerini geliştirirken, aynı zamanda burayı bir gezinti yerine dönüştürmüştü.
İzmir halkının gezinti mahalli haline gelen Karşıyaka’ya Cuma ve Pazar günleri çok sayıdaki ahali gezmek için vapurlarla, trenlerle gelmekteydi, ancak halk tarafından büyük rağbet gören Karşıyaka’nın muntazam bir kıyı bandı bulunmamaktaydı. Nitekim Aydın Vilayeti Valisi Hacı Naşit Paşa’nın Karşıyaka’ya yaptığı bir geziden sonra yazmış olduğu, 17 Ekim 1883 tarihli raporda; bir kaç sene içinde beş altı yüz büyük konutun yapıldığı ve bir kasaba kadar gelişip büyüyen bir yerin muntazam bir rıhtım ve caddesinin bulunmamasının caiz olamayacağını, bu yüzden denizin doldurulmasıyla, dört bin metre uzunluğunda, yirmi dört metre genişliğinde bir kordon yapılmasını ve kordon üzerinde yaklaşık on altı metre genişliğinde bir de cadde açılması gerektiğini belirtmiştir. Bu rapordan bir süre sonra Karşıyaka kıyısındaki emlak sahipleri, Vali Naşit Paşa’nın görüşü doğrultusunda bir komisyon oluşturup, masrafları kendileri tarafından karşılanmak koşuluyla, bir yıl içerisinde Karşıyaka kıyısında bir rıhtım inşa etmek için Valiliğe başvuruda bulunmuşlardı. Karşıyakalıların talebi, 23 Aralık 1883’de Naşit Paşa tarafından kabul edilerek, inşaat izni alınmak için Dahiliye Nezareti’ne sevk edilmişti. Ancak İzmir Körfezi, Bezm-i Alem Valide Sultan Vakfına ait olduğundan, kıyı bandının doldurulması bir takım hukuki pürüzlere neden olduğundan, kısa sürede dolgu için izin alınamamıştı, inşaatın başlayabilmesi için ruhsat, 1888 yılında verilmişti.
Karşıyaka’nın gelişimini sağlayan ulaşıma yönelik iki önemli unsur daha vardır; bunlardan birincisi, Yahya Hayati Paşa’nın 1883 yılında İzmir Körfezinde Vapur işletme imtiyazını Osmanlı Hükümetinden almasından sonra Karşıyaka’ya düzenli vapur işletilmesi, ikincisi ise 1885 yılında İzmir – Karşıyaka şosesinin tamamlanmasıdır. Ulaşımın düzenli ve kolay hale gelmesi, Karşıyaka’nın nüfus ve kentsel açıdan gelişmesini hazırlamıştır.
Ulaşım sorununun halledilmesinin ardından, 1886 yılında Papas Köyü [Deniz Bostanlısı] civarına akan Gediz nehrinin yatağının değiştirilmesi ve 1888 yılında Gediz’in eski yatağının bırakmış olduğu bataklığın kurutulmasıyla, XIX. yüzyılın sonunda Karşıyaka önemli bir gelişme sağlamıştı, ancak Mahalli İdare açısından Bornova nahiyesine bağlı bir köy statüsünde bulunmaktaydı. Valilik makamı, yörenin gelişimi üzerine köy statüsünden çıkarılıp, doğrudan İzmir’e bağlanmasını kararlaştırmıştı. Karşıyaka’nın İzmir’e bağlanması için çalışmalar sürdürülürken, bu dönemde bir de sayım gerçekleştirilmiştir. 22 Ocak 1892 tarihli sayım varakası, Karşıyaka’ya bağlı mahalle ve köylerin nüfusunu çok ayrıntılı biçimde yansıtmaktaydı. Buna göre Karşıyaka’da, 966 hanede, 1778 İslam, 1002 Rum ve 219 Ermeni nüfus yaşamaktaydı.
1889 yılından itibaren Karşıyaka’da arazilerin iskana açılmasına başlanmış ve 1890’lı yıllarda yeni mahalleler kurularak, Alaybey, Soğukkuyu, Donanmacı mahallelerinde de yoğun bir biçimde konut yapımına başlanmıştı. Nüfusun artışına paralel olarak ibadethaneler ile okulların sayısında büyük artış yaşanmıştı. XX. yüzyıl başında Karşıyaka’da 5 Ortodoks, 2 Ermeni ve 1 Katolik olmak üzere 8 Kilise, 2 Camii ve 2 mescit bulunurken, 2 Rum, 2 Katolik, 1 Ermeni ve 2 Osmanlı okulu faaliyet göstermekteydi.
Karşıyaka’nın önemli bir gelişme göstermesi üzerine, İzmir Belediyesi 1905 yılında Karşıyaka’ya Tramvay hattı yapılmasına karar vermişti ve bu hattın yapım ve işletme hakkını İzmir-Göztepe Tramvay Şirketi’nin sahibi Nişan Harentz almıştı. İnşaat kısa bir sürede tamamlanmış, 5750 metre uzunlukta, dar hatlı, atlı Karşıyaka tramvayları 17 Haziran 1906 tarihinde hizmete girmişti. Karşıyaka İskelesinin önü başlangıç yeri olan tramvaylar, Papas Köy (Bostanlı), Soğuk-kuyu ve Naldöken olmak üzere üç ayrı yöne çalışırlardı.
Atlı Tramvayların Karşıyaka’da işlemeye başlaması, buranın daha da gelişmesine yol açmıştı, 11 Şubat 1910 tarihinde Aydın Vilayetince kaleme alınmış bir rapor, Karşıyaka’nın gelişme öyküsünü hazırlayan koşulları ayrıntılı bir biçimde anlatırken, üç bin hanede yaklaşık 13.000 kişinin yaşadığını ifade etmekteydi.
Karşıyaka kozmopolit nüfus yapısı ve iktisadi olarak varlıklı insanların rağbet etmesi nedeniyle modern kent hayatına ilişkin unsurları bünyesinde barındırmaya başlamıştı. Karşıyaka’nın yalı boyunca düzgün konutlara sahip olmasının ardından, yalı boyunca eğlenceye yönelik kahveler, lokantalar, kulüpler, deniz banyoları gibi sosyal aktivite unsurları da oluşturulmaya başlanmış, ardından 1912 yılında Karşıyaka Spor Kulübü de faaliyete geçmişti. Bu yüzden Türkiye’nin en eski spor kulüplerinden biri olan KSK’nın da ilgi çekici tarihi gün ışığına çıkabilecektir.
Karşıyaka 20. yüzyıl boyunca kentleşme, sportif, kültürel, iktisadi, sosyal alanlarda önemli gelişmelere imza atmış ve Türkiye’nin eğitim seviyesi yüksek olan, demokrasiye inanmış, modern, cumhuriyetçi kuşaklarını yetiştiren bir kent haline dönüşmüştür.
Yukarıda özet olarak anlatılan satırlar, orijinal arşiv belgelerinden çıkarılmış ve bu güne kadar hiçbir yerde yayınlanmamış bilgilerdir. İşte böylesi içerikle kaleme alınacak Karşıyaka tarihinin araştırılıp, yazılmasında, ve geleceğin Karşıyakalılarının yetiştirilmesinde ve eski Karşıyakalıların belleklerinin tazelenmesinde sayısız yararlar vardır. 1912 Karşıyaka Derneğinin hedeflerinden biri de bunu gerçekleştirmektir.
Yrd. Doç. Dr. Sabri Yetkin